CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi'nin kendisi hakkındaki ifadelerine sert tepki gösterdi. Selvi'nin bir köşe yazısında "Mahmut Tanal'da takıntılı âşıklar gibi 15 Temmuz Köprüsü'ne çıkıp, 'Ekrem'i bırakmazsanız kendimi köprüden atarım' diye eylem yapacak potansiyeli görüyorum" sözlerine Tanal'dan yanıt gecikmedi.

"Kalemini Saraya Kiraya Verenler"

Tanal, Selvi'ye yönelik eleştirilerinde, "Ben köprüye çıkmam ama senin gibi kalemini saraya kiraya veren gazetecilerin bu ülkenin aklıyla alay etmesine de sessiz kalmam" ifadelerini kullandı. Tanal, Selvi'yi iktidarın propaganda memuru olarak nitelendirerek, "Kalemini satmış birine tek bir çift lafım var: İftira attığın yerden doğrular çıkmaz!" şeklinde konuştu.

Selvi'nin yazısında, CHP milletvekillerinin Ekrem İmamoğlu'nu çok sevdikleri için değil, İmamoğlu rüzgarından yararlanmak için onu destekledikleri iddiasına yer verilmişti. Ayrıca, Özgür Özel'in şaşırtıcı eylemler yapmaya devam edecekleri yönündeki açıklaması hatırlatılarak, Tanal'ın da benzer bir eylem yapabileceği öne sürülmüştü.

Tanal'dan Sert Yanıt

Mahmut Tanal, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

• "HADSİZLİĞİNİ BİL SELVİ! AKP’nin tetikçisi Abdulkadir Selvi bugün köşesinde şahsımı hedef alarak seviyesiz, çirkin ve mesnetsiz bir ifade kullanmış."
• "Ben bugüne kadar adliye önlerinde, cezaevi kapılarında, işçilerin, köylülerin, öğrencilerin yanında direndim!"
• "Senin gibi tetikçiler korkudan klavye arkasına saklanırken, ben halkın içine çıkar, hukukun ve halkın tarafında dururum!"
• "Ben bu milletin vekiliyim. Sen ise iktidarın propaganda memurusun."

Tanal, açıklamasında ayrıca Ekrem İmamoğlu'nu savunmasının nedeninin ortada bir hukuksuzluk olması olduğunu vurgulayarak, "Anayasayı çiğneyenlere, irade gaspına karşı susmak zillettir!" dedi.

Bu sert polemik, siyaset ve medya dünyasında geniş yankı uyandırdı. Tanal'ın Selvi'ye yönelik ağır eleştirileri, ifade özgürlüğü ve gazetecilik etiği gibi konuları yeniden gündeme getirdi. Bu olay, Türkiye'deki siyasi kutuplaşmanın ve medya üzerindeki baskının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.